Bir seyyahın gözünde,
"Zahiri genç, parlak; batını ihtiyar, manzarası hoş önü arkası zümrüt döşemesi denmeye layık yeşilliklerle,
çiçeklerle süslü, bağı, bahçesi çok, meyvesi bol, geniş sefa yeri. (İbn Cübeyr Seyahatnamesi, 1148) "
olarak anlatılan bu topraklar, değişik kavimlerin ilgisini çekmiş görmek ve yaşamak için gelmişlerdir.
Her gelen kavmin yer bulduğu, evini', mabedini yaptığı Nusaybin, tarih içinde farklılaşan isimleriyle de göze
çarpar:
· Sümerler'in Nirbo,
· Babillerin Aramis-Nisibis,
· Hurri-Mitanilerin Nabıla-Kenge veya Nas-û-bina,
· Asurların Meppin-Suba,
· Romalıların Antimosya, |
· Süryanilerin Nasibina-Sarbo,
· Sassanilerin Ahvaz,
· Arapların Nasibeyn ve
· Osmanlıların Nısebin |
olarak andıkları Nusaybin; başlangıcından bugüne, gelen konuklarının etkisini almış bereketini vermiştir. O bereket; yeni oluşumların, 'kuruluşların beslendiği topraklardır ki, tarihin başlangıcından bugüne gelmekte ve bütün ihtişamını'gözlerimizin önüne sermektedir. Dün de bugün de... ve bir genç kız zerafetinde...
Doğunun kapısı olarak bu topraklara ayaklarını bastığında kendini güvende hisseden Büyük İskender'in hissettiği başka birşey daha vardı. Uzun yolculuğunun ardından soluklanacağı iyi bir yerdeydi ve uzun bir müddet kalacaktı buralarda. Gözünü diktiği topraklara gitmeden evvel güç alacağı yerini seçmişti. 'Marin' dediler buraya. Ve o güne kadar Mardir'in kızkardeşi Prenses Marinin adıyla anılan sakin sade bir yaşamı olan Marin değişiverdi. Batının izleri gelmişti Büyük İskender'le. Batıyla buluşan ilk doğu yerleşimi olmuştu.' Şehir adeta yeniden kuruldu. Yönetim yeri yeniden yapıldı. Güvenliği için ovaya karşı yamaca doğru çekildi ve şehrin su ihtiyacını karşılayacak sarnıçlar yapıldı. Bir anda önemli bir yerleşim yeri haline geldi. Büyük İskender', burasını gerektiğinde 'tekrar geri dönüp kalabileceği kadar kuvvetli ve güvenilir olarak hazırladıktan sonra yoluna devam edecekti. Öyle de yaptı. Ve bir şehir kuruldu.
Hz. İsa çarmıha gerilişinden sonra Şam'da ortaya çıkmış annesiyle birlikte yaşamaktadır. Çevresinde yaptığı iyilikler ve mucizevi tedavileriyle ünü yayılır. Bu sıralarda Nisibis Kralı Abgar Ukomo hastalanmış yatağa düşmüştür. Kendisine uygulanan tedavilerden bir sonuç alamayan Kral sonunda ününü duyduğu Hz. İsa'yı sarayına umutla davet eder.
Hıristiyanlık tarihinde oldukça önemli bir taşıma noktasını oluşturan Mor Evgin Manastırı, bugün de hac için Tur
Abdin'in en önemli dini merkezi olma özelliğini korumaktadır.
İncil Müjdecilerinden Mor Evgin, şifalarıyla hastaların ve yardıma muhtaçların umudu olmuştur. Ölüleri dirilten adam olarak ünü yayılmış, 2.Mesih sıfatıyla anılmaya başlanmıştır. Oluşturduğu manastır ve çevresinde yeralan mağaralarda inanan gençlere verdiği oldukça ağır ama yerinde misyonerlik eğitimleriyle bu inancın tekrar toparlanmasını ve bölgede kendini göstermesini sağlar. Ve yeni bir kavim kurulur.
Bir din bilgini olarak kendini yetiştirmiş olan Mor Yakub, Nusaybin'de kendini adadığı dininin bölge sorumluluğunu üstlenmiş bunun için yerleştiği kilisenin küçük gelmesi üzerine bugün adıyla anılan kiliseyi yaptırmıştır. Lahiti bu kilisenin bodrum katında yeralmaktadır. Bu yapıt döneminin bütün azmi ve kararlılığını göstermektedir. İnancın bir kültür olarak da topluma işlemesinde ve bu inanca hizmet edecek eğitimli insanların çıkmasında oldukça etkili olmuştur. Döneminin etkili şairi Mor Efram'ı yetiştirmiş olan Mor Yakub Mor Efram'la birlikte Nusaybin Okulunu kurmuştur. Bu okul zaman içinde bölgenin aydınlanmasına, diğer kültürlerde varolan bilgilerin bölgeye kazandırılmasına çok katkıda bulunacak bir kampüse dönüşür. Ortalama 1000 öğrenciye mantık, edebiyat, felsefe, astronomi, tıp, hukuk ve özellikle teoloji eğitimi veren,'diğer bölgelerin de ilgi gösterdiği önemli bir merkez haline gelir. Ve bölgenin en önemli üniversitesi kurulur.
Varolan inançların kardeşliği aslında bu dönemde kendine yer bulur, kültürü de bunun sayesinde zenginleşir. Hz. Hüseyin'in Kerbela katliamından kurtulan oğlu Hz. Zeynel Abidin kızkardeşi Zeynep'le birlikte geldiği yer burası, bu kilisedir. Burada Mor Yakub Kilisesi ona kapılarını açmış, yer vermiştir.
Tüm özgürlüğü ile kendi inancını yaşaması için kiliselerden birini alan Hz. Zeynel Abidin burasını camiye dönüştürmüş burada kendisini sevenlerle beraber ibadetini yapmıştır. Bugün Mor Yakub Kilisesinin bulunduğu bahçede yeralan Zeynel Abidin Camii ve Külliyesi o kardeşliğin, hoşgörünün bir paylaşımıdır. Ve bununla da farklı anlayışların beraberliği kurulur.
Bağdat Hükümdarı Harun Reşidin döneminde şairliğiyle ünlenmiş dostu Ebu Nuvas, ölçüyü kaçırıp hükümdarını yeren bi şiir yazınca gözden düşer ve kendine güvenilir bir yer olarak Kuzey Mezopotamya'nın 'kalbi olan Nisibis'i seçer. Bu höyüğe yerleşir. Hükümdar Harun Reşid affedinceye kadar burada kalan Ebu Nuvas ile buraya ilgi tekrar artar, şairin adıyla anılır olan bu bölge hareketli bir dönem yaşar. Ve kendi içinde çeşitlenmiş kültürü ticari köprülerini de kurmaktadır.
Savaş ve çekişmelerden yorgun düşen Nusaybin uzun bir soluklanma dönemi yaşar. İpekyolunun eski hareketliliği
yoktur artık. Tur Abdin'in yolları yalnız ve yokluklar ile aşılırken, açtığı benzinlikte yorgun yolcuları karşılayan
Nezir Devrimci, birinin gözünde ikram ettiği suyun kadrini görür. Duasını alır. Yolcunun kullandığı "Allah razı olsun" cümlesi içine işler.
Bir inancı vardır şimdi. O da yolcudur bu topraklarda... Geçmişten geleceğe... Karar verir... Bu duanın ışığında... Eseri bu olacaktır... Bu toprakların yolcusu yalnız kalmayacak, hem suyunu
içecek hem ekmeğini yiyecektir. Nezirhan kurulur. Yoklukların içinden meşakkatle çıkan bir konaklama yendir.
Yolcu yalnız ve yokluk içinde değildir artık.
Olmayacaktır da... Arkası gelir.
Unutulmuşluğun yalnızlığın yok etmek istercesine oluşan vahaya artık yeni insanlar, yeni eserler katılmaktadır.
Ve yeni bir dünya kurulmaktadır.